19 Ekim 2017 Perşembe

Deli Balta

İnternette guncel bir-iki "Deli Balta" çizgi romanı güzellemesine rastladım, sanırım memleketin içinden geçtiği siyasi atmosferden ve yukselen Osmanli dalgasindan ziyadesiyle etkilenmiş, objektiflik kaygısı gütmeyen yazılar. Oysa İslamcı cenahın ürettiği-tükettiği diğer popüler kültür eserlerinin yanında çizgi romanları soğukkanlı olarak okumak-eleştirmek günümüzü okumakta da yardımcı olacaktır. Zira popüler kültür alanı diğer işlevlerinin yanında ideolojik savaşların da sahnesidir elbette.
   
80’li yılların başında Türkiye Çocuk şemsiyesi altında yayımlanır Deli Balta; içinde filizlenip serpildiği İhlas yayın grubunun ve de yaratıcısı Gürbüz Azak’ın ideolojileri doğrultusunda yoğun bir Türk-İslam sentezinin bayraktarlığını yapar.

“Osmanlı”, “Türk” ve “Müslüman” kelimeleri çizgi roman boyunca eşanlamlı olarak ve birbirlerinin yerlerine kullanılır; sınır da burada çizilmiştir zaten, tüm kurgu Osmanlı / Türk / Müslüman ve öteki -Avrupalı- üzerinedir. Çizgi roman ikisi arasındaki farkları anlatmak için, yeni nesillere Osmanlının haşmetini aktarmak için kullanılan bir vesiledir sadece. ‘Partal Paşa’ ve ‘Casus’ gibi bir-kaç macera dışında diğer bölümlerde olay örgüsüne bile gerek duymaz Azak, sayfalar Osmanlı ve karşıtı olarak konumlandırılan Avrupalı hakkındaki fikirleri sunmak, okuru eğitmek içindir yalnızca: ‘Osmanlı her derdin en yaman çaresini biliyordu’(Azak, 2005:48), devlet-i ebed müddetti, inanan nesillerle durmadan büyüyecekti. Ordusu ‘dünyanın en büyük ve önünde durulmaz gücüydü’ (Azak, 2006:63), Müslümanlar ise çok akıllı ve zeki idiler. Osmanlı toprakları en rahat yaşanan yerlerdi, çiçekler bile bir başka açardı bu topraklarda; ‘kimse çaresiz değildi’(Azak, 2005:26) ve kurtlar bile açlıktan ölmezdi.

Osmanlı-Türk kimliği yüceltilirken bir propaganda metodu olarak düşmanın şeytanileştirilmesi unutulmaz: Avrupalı tembeldi, Osmanlıdan çalışkanlığı ve dürüstlüğü öğrenmesi gerekiyordu; ‘kendilerini hapsettikleri şehirlerde insanlar hastalık ve pislikten kırılıyordu’(Azak, 2005:67). ‘Türklerden korkmak için durmadan bahane üretirler’(Azak, 2005:141) ama fırsat bulduklarında onlara zulmetmekten geri kalmazlardı.

Karikaturlesmis “Ötekiler” sürekli plan yapar Müslüman kanı dökmek için (Voyvoda)


Bu ayrım esnasında Osmanlı devleti içinde yaşayan Müslüman olmayan şüpheli kesimler ise ‘öteki’ tarafta yer alır:

“Osmanlı devleti içindeki yabancılar zaman zaman planlar kuruyor, Türkleri korkutup, köylerden kaçırmak için garip şeyler yapıyorlardı.” (Azak, 2006:226)

Dusmanlar fiziksel olarak da cirkinlestirilirken sadece ihtida etmiş veya 
ilerleyen sayfalarda edecek olan gayrımüslümler “güzel” çizilir 
-adeta yuzlerine nur iner- (Baba ile Oğul)

İşte bu denli şiddetli bir biçimde zıtların karşıtlığı esasına dayanarak inşa edilmiş kurguda elbette Osmanlı “fetihleri” bir işgal değil aslında altın gibi bir medeniyetle tanışmaydı; işgale uğrayanların insanlıklarını hatırlaması, adaletle tanışmaları demekti. “Altın Gülle” isimli bölümde Deli Balta ve arkadaşları verilen görev üzerine alınması kararlaştırılan bir şehrin meydanına top atışıyla som altından bir gülle gönderirler. Herkes bunun anlamını çözmeye çalışırken yaşlı biri olayı aydınlatır:

“Türkler hep böyledir... Şehirleri almadan önce böyle bir altın gülleyi hediye gönderirler. Sevinin! Gerçek medeniyeti yakında göreceksiniz!” (Azak, 2005:71)

Tüm dünya Osmanlı’nın oyun alanıdır; Açe’den Frenk illerine 
dek uzanan devasa bir coğrafyada süren maceralarda Deli Balta Atlas 
okyanusunda, kutuplarda bile korsanlara aman vermez: 
“Her yerde Osmanlı! Yeter Be!” (Uzun Yolculuk)

Sayfalar boyu tekrarlanan tüm bu fikirlerin yanı sıra Osmanlı’da kılıç yapımı, güreşin incelikleri, Osmanlı okçusunun sırları gibi pratik “tarihi bilgiler” de birbirini kovalar. Diğer kılıçlı kahramanlarda rastlanmayan paneller vardır Deli Balta’da: karakterler abdest alır, coşkuyla namaz kılar, dua eder. İslami hayat, düşünce ön plandadır ama Türk olmanın önemi unutulmamıştır. Türkler İslam’ın hamisi, direği, koruyucusudur. Büyücü Komano gibi düşmanlar da bunun farkındadır:

“Unutmayın! Türkler yılarsa Müslümanlar çözülür. O yüzden Türkleri yormak zorundayız.” (Azak, 2006:186)

Kurucu ideolojinin dayattığı resmi tarihe karşı çıkarak yazılan ama kendi tabularını oluşturan bir Türk-İslam “resmi” tarihine yaslar sırtını. Ve bu tarih yorumu Azak’ın sadece geçmiş için bir “Altın Çağ” tasavvuru değil aynı zamanda bir gelecek tahayyülüdür: her yerde eli kolu olan, her şeyden haberdar olan, güçlü, hâkim bir devlet ve bu güçten gurur duyan, ancak gerektiğinde bildirildiği kadarını bilen ve devletini böyle kabul eden-seven bir halk (Ne kadar da bugünün Türkiye’si ile örtüşmekte). 

Devlet güçlüdür, her yerdedir; bundan ancak gurur duyulması gerekir. (Bu Nasıl Dövüş)

Aslında Deli Balta, Azak’ın kendine has, kimi karelerde oldukça etkili olabilen çizim üslubu (kendine has uslubu olan bir ressamdir halbuki) ve bazıları bir macera çizgi romanı için oldukça enteresan olabilecek karakterler (Partal Paşa, Kemankeş Dayıbey, Büyücü Komano gibi) sayesinde başarılı sayılabilecek bir çizgi roman olma şansı varken bu fırsatı ideoloji uğruna oldukça kolay harcar. Çünkü esas amaç bir çizgi roman yaratmak değil çizgi romanı, bayraktarlığı yapılan görüşün eğitim-propaganda aracı olarak kullanmaktır; bunu yaparken sürükleyici bir hikâye kurmak zahmetine bile girmeden paneller boyu süren endoktrinasyon, nadiren var olan kurguların zayıflığı, karikatürden öteye geçemeyen kötü adamlar bıktırıcı bir okuma oluşturur. Öte yandan Azak’ın kendini sık sık tekrar eden çizgileri, basitçe geçiştirilen birçok panel (ustteki cop adamlar gibi) çizginin kalitesini de aşağı çeker.

Çizgi romanı dolaylı bir propaganda medyumu olarak kullanmaktan en sonunda Azak da sıkılır ki Deli Balta’yı tamamen bırakıp fikirlerini daha doğrudan neşretmek amacıyla köşe yazarlığına geçer ve aynı görüşleri uzun süre Türkiye gazetesindeki Dürbün isimli köşesinde kaleme alır:  

“TÜRK deniverdiğinde şu bizim Avrupalı’nın yüreği ağzına gelir. Çünki AB ülkelerinin tamamı Türk’ün köteğini fena yemiştir. Şuur altlarında bu üstüste yenilen köteklerin hiç çıkmayan izleri vardır.
İyi de, bizler ha bire saldıran mıydık? Yerli yersiz kırıp döken vahşi Vandallar mıydık? Hayır.
Avrupa’da giriştiğimiz her savaş Osmanlı’ya karşı hazırlanan tuzakları, hayınlıkları, kıyımları önleme gayretidir, savunuştur. Bir mecburiyettir.”[1]

Sonuç olarak Deli Balta ne ayni mecrada yayinlanan ornegin Hizir Bey gibi başarılı bir çizgi roman olabilir ne de uzun soluklu olabilir. Türkiye Gazetesi grubunun devam eden desteği ile radyo oyunu ve televizyon dizisi olarak diğer popüler kültür alanlarında devam ettirir hayatını ve propagandasini. İslami popüler kültürde ismini-izini bırakır.






[1] Gürbüz Azak, Dürbün, “Türk korkusu bir türlü bitmiyor”, Türkiye Gazetesi, 03 Ocak 2002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder